Eserde Öznitelikler
Harfleri yan yana getirerek
kelimeleri, kelimeleri yan yana getirerek cümleleri ve cümleleri yan yana
getirerek de eserleri oluştururuz. Her bir eser, bizlerin bu dünyaya bıraktığı
bir izdir. Kimi izler büyük etki oluşturur, kimisi de hemen söner ve gider
ancak ortak olarak hepsi kalır.
Her eserin sahip olduğu bazı
öznitelikleri vardır. Bu nitelikler sayesinde belirli kategorize işlemlerine
tabi olup, birbirlerinden ayrılırlar. Niteliklerin eserlere kazandırılması da,
yazarları tarafından yapılır. Yani yazarın istediği öznitelikler, esere yansır
ve eser o niteliklere sahip olur. Artık kategorize etme işleminde o nitelikler
kullanılabilir.
Yani eseri yazar istediği gibi
şekillendirebilir. Örneğin kahraman
anlatıcı bakış açısını seviyor olabilir ve kelimelerini buna göre seçer.
“Güneşin sırtımı ısıttığını hissederek bir kez daha baktım beş metre aşağıdaki seyircilere. Onlar benim aşağıya atlamamı görmek için birkaç dolar para vermişlerdi
ancak benim bunu yapabilmek için
neler yaptığımdan habersizlerdi.”
Bu ufak yazı kısa bir anı yaşayan
kişinin bakış açısından neler olduğunu anlatan kelimeler. İtalik olarak yazılan
kısımlar ise eserin kahraman anlatıcı olmasındaki belirtici kelimeler. Bunun
gibi birkaç ele alış biçimiyle ayı olay aktarılabilir.
“Güneşin sırtını ısıttığını
hissederek beş metre aşağıdaki seyircilere bir kez daha baktı.”
Aynı olay, farklı bir bakış
açısından anlatıldı. Bu tamamen yazara ve yazarın yazmayı sevdiği yönteme bağlı
bir olaydır. Ancak bu yazımda bahsedeceğim asıl konu şu ki, eserin sahip olduğu
ancak yazarın çok istemediği takdirde değiştirmesinin zor olduğu bazı
öznitelikler de vardır; olay, durum ya da
ben merkezli gibi.
Eserde Türleşme
Her yazar, gerek yaşadığı
psikolojik geçmişiyle gerek genetikten gelen kişilik özellikleriyle bazı ayırt
edici özelliklere sahiptir. Dan Brown’un bir kitaba başlangıcıyla Stephen King’in
başlangıçları birbirinden farklıdır ve bu iki yazara hakim okuyucular
rahatlıkla bunu ayırt edebilir. Hangi eserleri olursa olsun, her yazarın bütün
eserlerinde ortak olarak barındırdıkları bazı özellikler vardır.
Kimisi eserlerindeki kahramanları
aşırı derecede anlatır. Onların iç dünyalarına girer, psikolojik çözümlemelerde
bulunur. Oluşturdukları karakterlerin düşünce dünyalarında bizleri
dolaştırırlar. Bu tip yazarlar, ben
merkezli yazmayı seven ve bu yönde eğilim gösteren yazarlardır. Ancak
bazısı da kişileri eserindeki bir piyon olarak kullanır ve olayları anlatmaya
kendisini adar. Ne oldu, nerede oldu, nasıl oldu… Önemli olarak olaydır. Bir diğer yazar da böylesine
genişlemesine almaz olayı. Ne kişinin derinliklerine iner ne de olayı baştan
sona anlatır. Onu etkileyen bir an vardır, sadece harf paletinden seçtiği renklerle
o durumu anlatan kelimeleri çizer.
Bunlara eserlerin türleri
diyebiliriz. Bu türler, bir yazarın nasıl bir yazar olduğunu ortaya koyar. Kendisinin
nasıl bir yazar olduğunu bilmek, kalemi eline alacak kişi için çok ama çok
önemlidir. Bu yazı da istikrarı, başarıyı, gelişimi ve beğeniyi etkiler.
Ne Tür Bir Yazarsınız?
Yazı yazmaya karar verdiyseniz ve
bunu amatörce bir şekilde başlayıp, olabildiğince ileriye ulaştırmak
niyetindeyseniz, öncelikli olarak yapmanız gereken ne tür bir yazar olduğunuzu –ya
da en azından ne tür bir yazar olmadığınızı- bulmaktır.
Kendimden örnek vermek gerekirse
genel olarak ben merkezli yazabilen
bir yazar olamadım hiç. Elbette bazı denemelerin oldu, kişinin gözünden yazıp,
onun iç dünyasında dolaşmaya çalıştım. Ancak bende her zaman olan ve sürekli
olarak tekrarlayan nitelik bu değildi. Ben, olayları yazmayı seviyordum ve
artık tamamen böyle yapıyorum. Arada sırada diğerlerini de elbet deniyorum
çünkü kendimi taze tutmam lazım ancak benim eserlerim, olay üzerinden gittiği
vakit güzel oluyor. Bu durumda ben oluşturmaya çalıştığım eserleri bu yönde
oluşturmalıyım.
Şimdi sizler de ne tür bir yazar
olduğunuzu bulmaya çalışın ve o yönde yazmayı deneyin. Olmadığınız birisiymiş
gibi davranmak size yazarlık adına bir şey katmaz; belki tiyatro yeteneğinize
katkısı olur. Ne tür olduğunu bulun ve kabul edin, emin olun o zaman
eserleriniz güzelleşmeye ve gelişmeye başlayacak.
Kendinizi Tanımak Neden Önemli?
Bu yazının son ara başlığı olarak
kendinizi tanımanızın neden böylesine önemli olduğunu anlatmaya çalışacağım
sizlere.
Yazma hevesini ilk içimde
hissettiğim zamanlarda lisede okuyan, standart bir öğrenciydim. Daha öncesinde
belki de şuan okuduğumda kendimin yazdığını kabul etmeyeceğim şekilde bazı yazı
deneyimlerim olmuştu. Sonrasında bir film izledim ve bu film kafamda çok
değişik bir kurgu başlattı. Bunu hemen yazmaya başladım. Yazıyordum ve bir
forum sitesinde paylaşıyordum. (O zamanlar forum sitelerinde paylaşmak
modaydı.) Diğer insanların yazdıklarını okuyor, yorum yazıyor, sonra kendim
aklıma geldikçe yeniden yazıyordum.
Bir gün, tıkandım. Parmaklarım klavyede
hareket edemez oldu. Başlangıç olayım vardı, evet. Bir son olayım da vardı,
evet. Ancak aralarını dolduracak olaylarım yoktu. Şuan hala o eserim durur. Tam
olarak 30.592 kelime yazmışım. İlk yazdığım bölüm ile son yazdığım bölüm arasındaki
ilerleyiş gözle rahatlıkla görülebilir cinsten. Ancak sonrası, yok.
Bunun üzerine durdum ve düşündüm.
Ben kendi yazma yöntemimi anlayamadığım için beceremedim. Başka bir kurguyu ele
alırken bu sefer öncelikle bir defter aldım ve aklıma gelen her şeyi yazdım. Sonra
onları elekten geçirdim ve kalburüstü olanları yeni bir deftere geçirdim. Böylece
tıkanmamı engellemiş oldum.
Ama bu sefer de bu süreci uzun
tuttuğum için o kurguya yönelik hevesimi yitirdim. Yazarken rahatlamak için yazmıyordum artık ve şuan ona da ara verdim.
Yani yazabilmek için nasıl
yazdığımızı anlamak önemli. Ne tür yazar olduğunuz, nasıl yazacağınızın temel
anahtarıdır. Bunu sonraki yazılarımda anlatacağım, bu günlük bu kadar,
okuduğunuz için teşekkür ederim. Umarım kelimelerle oynamayı seven siz değerli
insanlara bir şeyler katabilmişimdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder