27 Aralık 2014 Cumartesi

Doğal Seleksiyon - Bir Resim Bir Hikaye

Doğal Seleksiyon

Ayağındaki ayakkabının zeminde oluşturduğu her tınının farkında olarak yürüdü yolda, belki de bunu bilerek adımlarını daha da sert attı, yüzündeki ifadeden bir an bile şaşmadı, durmadı, gözbebeklerini hareket ettirmedi; sadece yürüdü. Siyah takım elbise giyiyordu. Her hava koşulunu göre sıcak ya da serin tutan türden bir şeydi. Otoritesi arkasında yürüyen üç adamdan rahatlıkla anlaşılabiliyordu. Saçlarını sola doğru özenle taramış, hiçbir şey sürmemişti. Gözleri gece kadar karanlıktı ancak gecenin ortasındaki ay kadar da parlaktı. Beyaz gömleğinin üzerindeki koyu lacivert kravatını düzeltirken hafifçe durdu.
Az kaldı.
Düşünceler kafasından yavaşça geçti gitti. Onları komik ya da eğlenceli bulduğu için dudağının sol tarafını hafifçe kaldırarak sırıttı. Planlarını gözden geçiriyordu kafasından. Her şey tamamdı, ayarlamalar yapılmıştı. Artık son noktadaydı.
Yakında bitecek ve yeniden başlayacak.
“Efendim,” dedi sağdaki koridordan çıkan adam. Saygıyla eğilip selam verdikten sonra devam etti. “emrettiğiniz üzere onu getirdik, odanızda sizi bekliyor.”
Hiçbir şey demedi. Sadece zeminde tınıları oluşturmaya devam ederek odasına doğru yöneldi. Bu binadan helikopteriyle çekip gitmeden önce yapması gereken son bir iş daha vardı.


Odaya girdi. Açık kahverengi ahşaplarla donatılmış, geri kalan noktaları cam objelerle süslenmiş muhteşem bir odaydı. Masasını dört yıl önce özel olarak yaptırtmıştı. Elle yapılan masa şimdilerde yapımı on-on beş dakika sürenlerin aksine tam dört ay sürmüştü. Her parçası özenle seçilmiş, dünyanın çeşitli yerlerindeki ağaçlardan, kullanılacağı noktadaki amaca hizmet etmek için yontulmuş ve ona has bir cilalama yapılmıştı. Bu ve bunun gibi onlarca ahşap ile camdan oluşan koleksiyon…
Yazık olacak.
Düşüncelerine hakim olamayarak gözlerini odasında gezdirdi. Başlayacak yeni düzende buraya bir şey olmamasını umuyordu ancak tehlikenin de farkındaydı. Ancak fark etmezdi; yeni düzende bunun gibi onlarca masa yaptırtabilirdi.
“Sen daha gitmedin mi,” dedi odanın ortasında elleri arkadan bağlı şekilde oturan adam. Siyah takım elbiseli adamdan daha genç duruyordu. Ama onun saçları dökülmüştü. Gözleri özenle hazırlanmış bir zeytin çekirdeği gibi orijinal bir kahverengiydi; kahverengi ve mat.
“Gideceğim ama ben yokken birisinin buraya bakması lazımdı,” dedi siyah takım elbiseli adam. Çok konuşmazdı.
“Beni burada bırakamazsın, ben senin gibi bir korkak değilim, bırak beni!” diye gürledi bağlı adam. Odanın camından güneşin son pırıltıları yansıyordu. Bulutlar sanki yeryüzüne inmişlerdi. Kalabalık şehrin görüntüsü göz yoruyordu ancak sesinden bir fısıltı dahi içeri geçemiyordu.
“Üzgünüm, seni dışarı bırakamam.”
             “Sen bir katilsin.”
             “Doğal seleksiyon nedir, bilir misin?” dedi siyah takım elbiseli adam. Cevabını beklemeden de anlatmaya devam etti. “Doğa belirli zaman aralıklarında yaşayanlardan arasından zayıfları eler. Böylece ortamda sadece güçlü olanlar kalır. Aslında bu şefkattir,  çünkü doğa elemezse, güçlüler zayıfları illa ki ezer.”
              Cama doğru yürüdü ve ceketinin cebinden bir sigara çıkartıp yavaşça yaktı. Her alışkanlığına dur deyip kendisine yön verebilmişti ancak bu camın önüne geldiğinde, bu manzaraya karşı sigarasına sarılmasına bir türlü engel olamıyordu. 
                “Ben de burada bir doğal seleksiyon yaratıyorum. Çünkü bu şehir artık miladını doldurdu. Süresi bitti, ömrü tükendi. Herkes değil, sadece zayıflar yok olacak. Güçlüler de daha güçlü olacak. Aslında bu şehri yüceltiyorum, dünyaya hükmetme gücü veriyorum, anlamıyor musun?”
“Dünyaya hükmetmekmiş. Madem doğal bir seleksiyon, sen neden kaçıyorsun, yeterince güçlü olduğunu inanıyorsan, burada kal ve doğanın seni seçip seçmeyeceğini gör. Ama göremezsin, çünkü bu lanet olası bir doğal seleksiyon değil, bu cinayet!” sandalyede oturan adam kıpırdanmaya başladı. Arkasına dönüp camın önünde sigara içen siyah takım elbiseli adama bakmak istiyordu.
“Doğa, bu elemeleri yapmam için beni seçmişken, durup da burada güçlülüğümü test edecek değilim. Hem zayıf olsaydım zaten ben seçilemezdim. Başka şehirlerde de elemeler yapmak için ayarlamalar yapmam lazım.”
“Bu lanet şeyi dünyanın başka yerlerine de mi yapacaksın!”
“Tabi ki,” dedi sakince. Arından sigarasını yere atıp ayakkabısıyla ezerken adama döndü. Gözleri kesişene kadar yavaşça yürüdü. Bu odanın zemini koridor gibi değildi, öyle sesler çıkmıyordu. “küçük kardeşim,” dedi.
“Ben senin kardeşim değilim,” diye çıkıştı elleri bağlı adam.
“Bende senin gibi birisinin kardeşim olmasından rahatsızlık duyuyorum ancak doğa böyle istemiş, kardeşim. Sen ve ben beraber çalışabilseydik bütün dünyaya hükmedebilirdik, fakat sen bana karşı durmayı seçtin, ben de tek başıma bütün dünyaya hükmederim.” Dudağının solu yine hafifçe yukarı kalktı.
Adamlarından birisiyle göz teması kurdu ve kardeşini işaret etti. Adam da hemen bir bantla elleri bağlı adamın ağzını bağladı. Fazla zaman harcayamazdı; güneş neredeyse batmıştı. Başlayacaktı.
Sonunda.
Düşünceleri onu keyiflendirmeye devam ediyordu. Arkasını döndü ve ahşap zeminde ilerleyerek kapıya yaklaştı. Adamları onun için kapıyı aralarken o kardeşine son birkaç cümle söylemek için arkasını döndü.
“İki saat içinde başlayacak küçük kardeşim. Sıfır noktasındasın, burada kimse sana zarar veremez. Ancak ellerin bağlı, bu da senin seleksiyonun olacak. Ölmeden önce kurtul. Birazcık aklın varsa bu binada ölmeden yaşayabileceğin kadar imkanları kullanırsın. On yıl sonra geri geldiğimde beni öldürmeye çalışmaya devam edebilirsin.”
Kapıya yöneldi ancak tam çıkacakken son bir şey daha söylemek için döndü; “Sıfır noktasından çıkacak olursan yirmi beş kilometre yarı çapta fazla dolaşmanı tavsiye etmem.”
Gitti. Elleri bağlı adam odada tek başına kaldı. Dakikalar sonra havalanan bir helikopterin sesini duydu. Güneş tamamen gitmiş, hava kararmıştı. O hala sandalyede elleri bağlı bir şekilde oturuyordu. Abisinin yaptığı şeyi düşündü, yirmi beş kilometre çarı çap; bu, bu şehir için milyonlar demekti. Fakat buradan kurtulsa bile yapabileceği çok şey kalmamıştı. Artık her şey ırmakların arasındaki kalabalık şehirde yaşayan o insanların elindeydi; doğal seleksiyon başlamıştı.  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder